Onur POLAT

 

Şehit Düştüğü Tarih: 30 Mart 2016

 

Şehit Düştüğü Yer: Dersim

 

Doğduğu Tarih: 10 Ekim 1990

 

Doğduğu Yer: İstanbul Ümraniye

 

Mezar Yeri: İstanbul, Sarıgazi

 

 

 

Aslen Dersim Nazımiyeli olan Onur Polat (TARIK) 10 Ekim 1990 yılında İstanbul Ümraniye’de doğdu. Ailesinin 5 çocuğundan biriydi. Küçük yaşlarından beri hem okudu hem çalıştı.

Mahallelerde düzenin yozlaşma batağını yaşadı çözümü devrimcilerde buldu.

Devrim değersizleşmeye, yozlaşmaya, soysuzlaşmaya pisliğe son vermektir. Devrimcilik İnsan olmaktır. Düzenin pisliklerine karşı direnmek, vahşetine boyun eğmemektir artık Onur için.

2008 yılında Sarıgazi’de örgütlendi.

Örgütlü ilişkilere başlamam da etkili olan asıl neden dernekte gördüğüm sıcaklık ve samimiyetti. Çünkü ben öncesinde esrar içen bir çevreden geldim, ben bizimkilerle tanışmadan önce esrar içen, hap kullanan biriydim. Ve bu çevrede dostluk, arkadaşlık, samimiyet vs. Denen hiç bir şey yoktu ve bende inanmıyordum. Her şey çıkar üzerine kuruluydu. Ve ben dostluk arkadaşlık denen şeyin gerçekte var olmadığına inanırdım.

Ama derneğe gelmeye başladığımda tüm bunların böyle olmadığını gördüm. Etkilendiğim en belirgin şey buydu.” diyordu.

 Devrimcilik Düzenden nefret etmektir. Devrimi tutkuyla beklemektir. Bu düzeni değiştirmek için örgüte yoldaşlarına sarıldı Onur. Sevgisini emekçiliğini yoldaşlığını kattı kavgasına. Avcılar mahallesi, çağlayan, Alibeyköy mahallerinde ve Dersim'de sorumluluklar aldı.

Defalarca gözaltına alındı tutuklandı, işkencelerden geçti. Düşmana olan kinini büyüttü, devrime olan inancını büyüttü.

Her tahliye oluşunda mücadeleye koşuyordu ama her defasında gerilla olmak istediğini belirterek.

2014 yılında, tahliye sonrası şöyle yazıyordu partisine talebini: “Merhabalar, Dört aya yakın bir kısa tutsaklıktan sonra tekrardan sıcak mücadelenin içerisinde olduğum için mutluyum.

Devrimcilik noktasında, mücadele noktasında bu dört ay içerisinde tek başıma ve adliler ile birlikte kalmış olmama rağmen en ufak şüpheye dahi düşmedim, "acaba" demedim.

Yeniden hareketimin bana vereceği görevlere hazırım. Bu konuda da her fırsatta dile getirdiğim talebimi yineliyorum, askeri alanda, bir savaşçı olarak görev almak istiyorum.”

 

Çünkü Gerilla olmaktı en büyük düşü bu düşüne erdiğinde taşına toprağına dört bir elle sarıldı. Yıllardır özlemini duyduğu hayalini kurduğu Dersim dağlarındaydı.

“Dersim dağlarında savaşmaktan dolayı çok mutluyum. Parti’min bana verdiği görevin sorumluluğunun farkındayım, o yüzden Parti’min bana olan güvenini boşa çıkartmayacağıma, bir Cephe gerillası nasıl olması gerekiyorsa öyle olacağıma söz veriyorum” sözleriyle sorumluluğunu şehitlerine tarihine olan bağlılığını ortaya koydu.

Ezdi geçti eski Onur’u feda coşkusuyla yeni bir Onur yarattı. Gerilla Umuttur, Gerilla Adalettir. Onur Polat dağlarda halkın adaleti oldu. En çok istediği şeydi Onur’un halk düşmanlarından hesap sormak. Gerilla savaşını büyütmenin düşmandan hesap sormanın hasretini duyuyordu. Bu yüzden eskiyi yıkıp geçmenin eksik ve zaaflarını aşmanın mücadelesini verdi. Düzen yanlarını yok etmek için çabaladı savaştı cüretini büyüttü, feda ile yürüdü düşmanın karargâhına.

30 Mart 2016 tarihinde ülkemizde yaşanan katliamların, Bayrampaşa’da katledilen yoldaşları Çiğdem ve Berna’nın hesap sorma bilinci kuşanıp Dersim’de valiliğe ve adliye girişindeki polis noktasına silahlı eylem gerçekleştirdi. Tek başınaydı güpegündüz gelip halk düşmanlarından hesap sordu. Zulüm nerede düşman nerede ise halkın ahı nereden yükseliyorsa Cepheliler oradadır. Girilmez yapılmaz başarılmaz eylem yoktur.

Onur kendinden önceki kahraman şehitlerimiz gibi sınırsız halk ve vatan sevgisiyle, emperyalizme ve faşizme duyduğu öfke ile girdi düşmanın üssüne.  Çatışarak şehit düştü. Onur’un silahı halkın adaletiydi. Silahı onuru, silahı namusuydu. Tarihi,  şehitleriydi.

Çatışan Mahirdi, bir ölen bin doğan Mahirlerdendi Onur.

30 Mart-17 Nisan Partimizin Kuruluşunu Kutlama ve Devrim Şehitlerini Anma günlerinde, Parti-Cephemizin 22. Yılında, tüm dünyaya silahlı mücadelede ısrarın ilanı olarak gerçekleştirdiği eylemi ile selamladı Parti cephemizi ve şehitlerimizi. 

Adalete susamış kan kusturulmuş ah etmiş Anadolu halkının hesabını sorarak kahramanca direnerek şehit düştü Onur Polat gerillanın Tarık Ekrem’i.

Devrimcilik kendini aşmak, Devrimcilik Arınmaktır, Devrimcilik tek kurtuluştur.

Halkımız Adaletsiz Kalmayacak. Halkımızın Onurları Hesap Sormaya Devam Edecek.  

 

***

 

Onur Polat (Tarık) Dersim Dağları’ndaki İlk Günlerini Anlatıyor: ARTIK DERSİM’İN DORUKLARINDAN BAKIYORUZ HAYATA

Şahan olabilmek için doruklarında, umudu koyup çıkınımıza düştük yollara...

Biliyoruz, çok beklettik seni. Uzun zaman oldu doruklarından bakmayalı, adalet için silah çatmayalı... Ama artık son vereceğiz bu hasrete. O yüzden sevinçliyiz. Sevinçliyiz ve bir o kadar da gururluyuz, onurluyuz. Çünkü umudun isyan ateşini doruklarına taşımak bize düştü. Bu sefer doruklarında şahan olmak bize düştü. Doruklarında adaleti kuşanmak bize düştü. Ve elbette silah çatmak bize düştü.

Sen ki, nelere şahitsin. Dağların, ovaların, vadilerin, her bir kaya parçası nelere tanık olmadı ki... Hele o coşkun akan, bir boydan bir boya uzanan Munzur'un neleri görmedi ki... Yeri geldi akan kanımızdan kızıla kesti, kan aktı... Her türlü zulme tanıksın, katliamlara şahitsin.

Ve elbette tüm zulme ve katliamlara olduğu gibi yiğitliklere ve yiğitlikleri yaratan kahramanlıklara da şahitsin. Çünkü biz seni esas olarak kucak aştığın, bağrında taşıdığın o yiğitlerle sevdik. O yiğitlerin anlatımlarıyla güçlendik. Sana sevdalandık. O yüzden düştük yollarına.

Dersim, kervan artık yolculuğunu tamamladı. Çıktığımız yolun sonunda o heybetli, başı dik dağlarının doruklarındayız. Artık o doruklardan bakıyoruz. Patikalarını adımlıyor, vadilerinden geçiyor, Munzur’un o buz gibi sularından yudumluyor, mataramızı dolduruyoruz.

Bu yolculukta onlarca yıllık tarihi katıp yürüyüş kolumuzun önüne, öyle geldik sana. Her molada, sana varmak için attığımız her adımımızda o tarihten güç aldık. Spartaküs o tarihin içinde, ardında ayaklanan, başkaldıran binlerce köle ile birlikte... Demirci Kawa vardı. Elinde de "artık yeter" diyerek, Dehak'ın kafasına indirdiği balyoz... Sonra Bedreddin vardı. Yanında her zaman olduğu gibi Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'le birlikte... Sana daha bir yaklaştığımızda Seyit Rıza katıldı yürüyüş kolumuza. Yanında Alişer ve Zarife ile. O haklılıkla bir kez daha "Dersim'e Sefer Olur Zafer Asla" diyerek... Mahir o gür sesiyle bir kez de Dersim'den haykırmak için "Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik" şiarını, bizimleydi taa en başından beri yürüyüşün... Dayı’mız, her zaman olduğu gibi bize hedefi gösteriyordu. Kemal Askeriler, Nazım Karacalar, Selvi Uzunlar, Çaytaşı şehitleri, Onikiler, Emirgan şehitleri ve elbette tüm şehitlerimiz, kahramanlarımız eşlik etti bize. Bu yolculukta tarihin yazıcıları olan kahramanları bizi yalnız bırakmadı. Her zaman olduğu gibi.

Dersim, Artık Hasretlik Bitti.

Yıldızlı bereliler dağlarında ve "şimdi savaş zamanı." Dağlarının doruklarında yakacağımız isyan ateşleriyle umudu büyütme zamanı.

Evet, Dersim, umudu büyütmemizi engellemek, bizi katletmek için dağlara çıktığımızı duyanlar, şimdi ellerinden gelen her şeyi yapacak. Oturdukları yerden birileri talimat yağdırıp hakkımızda ferman çıkaracak. Biz ise "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" diyerek umudu büyüteceğiz.

Uğruna canını verdiğimiz halkımız arasından bizim dağlara çıktığımızı duyup heyecanlanan, coşkusu artan, morali yükselen, umutlananlar olduğu kadar geçmişten örnekler vererek "bizi koruma" güdüsüyle, esas olarak kendi korku ve kaygılarının üzerini kapamak için bize öğütler verenler de oldu. Ama olsun biz dağların doruklarında yaktığımız isyan ateşini harlayarak puslu dumanlı havayı da dağıtacağız.

"Gerçek güç silahların çıkarttığı seste değil ona yol gösteren ideolojidedir" Bunu en iyi sen bilirsin Dersim. Kimileri "barış" diyerek düzene gitmek için elinden gelini yapabilir. Hatta elindeki silahları bunun için kullanabilir. Kimileri bunun peşine takılıp aynı yolu tutmak için çabalayabilir. Kimileri Bırakalım Dersim tarihini gerilla tarihinde bile olmamış bir şekilde tek bir kurşun bile sıkmadan elindeki silahlarla birlikte, tüm birlik düşmana teslim olmuş olabilir. Bunu da meşru görebilir, bedel ödemekten kaçabilir. Ama biz Dersim dağlarının doruklarından "Kurtuluşa Kadar Savaş" şiarını haykıracağız. Ve bu haykırış ülkenin dört bir yanında yankılanacak, hayat bulacak, başka topraklarda filizlenecek.

Uzun lafın kısası Dersim, bu kavgada artık omuz omuzayız. Kararlıyız, bilesin. Birlikte düşmana dar edeceğiz buraları. Bu savaşta emin ol ki, sağa sola eğilip bükülmeyeceğiz. Başımız Munzur dağları gibi dik, Munzur suyu gibi coşkun olacak. Ta ki, zafere kadar.

O güzel günü birlikte görecek, birlikte karşılayacağız. Ve o gün geldiğinde dağların doruklarından doğan güneş daha bir güzelleşecek. Güzel doğacak.

Bu yolculukta birlikteyiz Dersim ve bu yolculukta bir elimizde umudumuzun kızıl bayrağı, diğer elimizde onlarca yıl isyan eden, başkaldıran halkların elinde olan kleşimiz, dilimizde ise her zaman kurtuluşa kadar savaş olacak...

***

 

SİLAHIMA

Artık beraberiz seninle, omuz omuzayız... Dersim'in doruklarında şafak söktüğünde gökyüzünü kızıllaştıran güneşi birlikte seyrediyoruz...

Gittiğim, adım attığım her yerde sen varsın... Yürüyüşlerde, molalarda, oturduğum bir kaya parçasında ya da bir ağacın dibinde hep yanımda, uyurken hep başucumdasın...

Şu saatten sonra hani derler ya "anca ölüm ayırır" işte bizi de birbirimizden anca ölüm ayırır... Anlayacağın et ile tırnak gibiyiz seninle, kopamayız, ayrılamayız birbirimizden...

Düşünüyorum da, ne çok bekledim seni, sana kavuşmayı. Dersim'in o yüce doruklarını birlikte adımlamayı...

"Tamam işte bi sefer kavuştuk" derken, yine olmadı, payımıza yine hasretlik düştü. O yüzden sana kavuşmak için Dersim'e varmayı bekledik.

Birçok engeli aşıp "bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara", sarılmak için soğuk tenine sana geldik...

Ve kleşim, uzun bir hasretlikten sonra kavuştuk birbirimize. Birlikte hesap soracağız artık düşmandan. Bir filozof hani demiş ya: "Gerçek şair kağıtlara değil, hayata şiir yazandır." Biz, seninle hayatın içinde nice şiirler yazacağız... Yazacağımız şiirler yüreklere, beyinlere işleyecek...

Biz, sana koşarken ve heyecanla... Dört gözle beklerken seni... Daha bir sıkı sarılırken kundağına, kabzana... Daha bir sağlam dayarken dipçiğini omzumuza... Bir ananın çocuğunun üzerine titremesi gibi titrerken üzerine... Biz, sürerken mermiyi ağzına... Kimileri ise; "artık silahların miladı doldu" diyerek, senden uzaklaşmaya, seni terk etmeye çalışıyor.

Peki biz, terk edebilir miyiz seni? Toprağa gömebilir miyiz? Düşmana teslim edebilir miyiz seni?

Bunları yapabilmemiz için; görmüyor olmalı gören gözlerimiz... Duymuyor olmalı işiten kulaklarımız... Kopmuş olmalı işiten kulaklarımız... Kopmuş olmalı seni kavrayan ellerimiz... Atmıyor olmalı kalbimiz... Ve düşünmüyor olmalı beynimiz...

Ama görüyorsa gözümüz... İşitiyorsa kulağımız... Yerindeyse ve tutuyorsa ellerimiz... Atıyorsa gümbür gümbür kalbimiz... Düşünüyor ve sorguluyorsa beynimiz...

Nasıl fark edemeyiz ülkemizde yaşananları? Farkına varıp da bırakmak olur mu seni? Farkına varıp da gereğini yapmamak olur mu hiç? O zaman insanız diyebilir miyiz kendimize? Yaşayan ölülerden ne farkımız kalır?

Evet, kleşim, biz tek başımıza da kalsak, -Ki dünyada bir biz kaldık savaşan- Biz görmeye, duymaya, savaşmaya, kundağına sıkıca sarılmaya, namluna mermiyi sürmeye... Bir köşesine seni koyduğumuz M-L sandalyemizde oturmaya devam edeceğiz...

Elbette ki, sen tek başına bir silah değilsin bizim gözümüzde. Sen adaletsin halkın elinde olan.

Adalet! Nasıl da gerekli değil mi adaletsizliğin kol gezdiği bu ülkeye.

Yönetememe krizleri derinleşip, büyüdükçe iktidarda kalabilmek için halkın karşısına her gün yeni bir saldırı politikasıyla çıkıyorlar. Her gün insanlarımız katlediliyor polis kurşunlarıyla. Her gün yeni bir baskı ve zulümle uyanıyoruz güne. Çocuklarımızın beyni sokaklara akıtılıyor. Birileri ceplerini doldururken, her gün onlarca insan açlıktan ölüyor. Her gün dünya halklarının üzerine bombalar yağıyor. Ülkemizin dört bir köşesi Amerikan üstleriyle dolu. Tayyip gibi asalaklar kaçak saraylar yapıp sefahat sürerken, bizim tek göz kondumuz başımıza yıkılmak isteniyor. Gençlerimiz yozlaşmanın batağında boğulmak isteniyor... Aydınlar, sanatçılar, gazeteciler "ya bendensin ya da karşımdasın" denerek, susturulmaya, sindirilmeye çalışılıyor...

İşte sen bu halka reva görülen adaletsizlikler karşısında adalet simgesisin, halkın elinde olan.

Adalet!... Öyle sıradan bir şey değil bu halk için. Ki, bunu en iyi sen bilirsin kleşim...

Sen ki, her dönem isyan eden halkların elinde olmuşsun, onlarla birlikte başkaldırmışsın... Bazen ismin kleş olmasa da isyan etmişsin paşalara, beylere, sömürenlere...

Kah, spartaküs'ün elinde mızrak olmuşsun... Kah, Bedreddin yiğitlerinin elindeki yalın kılıç...

Kah Demirci Kawa'nın elindeki çekiç olmuşsun... Ve ayaklanan halkların elindeki orak...

Gün olmuş, işgalci Amerikan emperyalizmine karşı savaşan Ho Amca'nın ve Vietkong'ların elindeki silah olmuşsun... Gün olmuş, "iki, üç daha fazla Vietnam" diyen, Che'nin elindeki silah...

Dün, Paris Komünarlarının elindeki silah olmuşsun... Dün, "arkamız Moskova, buradan bir adım bile geri gitmek yok" diyerek, Nazi faşizmine karşı savaşan Kızıl Ordu yiğitlerinin elindeki silah...

Kızıldere'de kerpiç evin damından "Biz Buraya Dönmeye Değil, Ölmeye Geldik!" diyen Mahir'in ve Onların elindeki silah olmuşsun... Çiftehavuzlar'da dalgalandırdığı orak çekiçli bayrağımızla düşmanla çarpışan Saboların, Sinan Kukulların elindeki silah...

"Ben Varsam Devrimci Sol Vardır!" diyen Niyazi Aydınların elindeki silah olmuşsun... Ve teslimiyet saldırıları karşısında direniş destanları yaratan 122'lerimizin bedeni...

Düşmana "Asıl Siz Teslim Olun" diyen komutan Sibel'in elindeki silah olmuşsun... Ve Dersim'in Çaytaşı'nda düşmanla çarpışan Dokuzların elindeki silah...

Berkin için adalet isteyen Şafak ile Bahtiyar'ın elindeki silah olmuşsun... Yoldaşlarının hesabını sormak için Vatan işkence merkezinin kapısına dayanan Elif Sultan'ın elindeki silah...

Kuşatmada "Size Teslim Olmayacağım!" diyen Günay'ın elindeki silah olmuşsun... Kah, barikatlarda polis ile çarpışanların elindeki taş, sopa, molotof, silah...

Şimdi ise kleşim, bizimlesin bu kavgada... Çünkü dediği gibi şairin "umudun en bıçkın hali ile dağlara çıkmışız" ve bizimle "dağlara çıkmıştır o kırmızı ve isyankar tarih..."

Şimdi seninle baş eğmez, isyankar dağlarda hesap sorma, defter dürme zamanıdır...

Şimdi bu baş eğmez, isyankar dağlardan sesinin yankılanma zamanıdır...

Şimdi bu baş eğmez isyankar dağlarda adalet zamanıdır...

Şimdi bu baş eğmez ve isyankar dağlarda yıldızlı berelilerin, UMUDUN ADI'nın zamanıdır...

Ve artık kleşim!

Şimdi bu baş eğmez ve isyankar dağlardan "Wes bo edeleti Ometi!"(*), "Wes bo Serdarema Dursun Karataş!(**), "Wes bo DHKP-C" sloganlarının yankılanma zamanıdır...

Ve artık kleşim!

Şimdi bu baş eğmez ve isyankar dağlarda Umudumuzun orak çekiçli bayrağının dalgalanma zamanıdır...

Ve artık Dersim be vayir niyo!(***)

Ve artık adalet bu dağlardadır!

Ve artık Umut bu dağlardadır!

Ve artık "Ra ma ra Çayan'ya"(****) diyenler bu dağlardadır!...

(*) Wes bo edeleti Ometi!: Yaşasın Halkın Adaleti!

(**)Wes bo Serdarema Dursun Karataş!: Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş!

(***) Dersim be vayir niyo: Dersim Sahipsiz Değil

(****) Ra ma ra Çayan'ya: Yolumuz Çayanların Yoludur

***

MUTLAKA GELECEĞİZ!

Çıkıyoruz sığınaktan. Hava henüz aydınlanmamış. Ama eli kulağındadır güneşin karanlığı yırtıp dağların arasından süzülerek günü aydınlatmasının...

Günlük olarak yaptığımız keşfimizi yapıyoruz. Etraftaki tepele dürbün çekip, bir düşman hareketliliği olup olmadığını kontrol ediyoruz...

Keşfimizde bizi henüz gökyüzünden kaybolmamış ay, diğer yandan gökyüzünü kızıllaştıran Şafak eşlik ediyor...

Keşif bitiyor. Yolumuzu ve tüm dağları bir halıfileks gibi kapsayan yaprakların üzerinden geriye dönmek için hareketleniyoruz...

Keşif yaptığımız yerden ayrılırken son bir kez daha gökyüzünün kızıllaşan yüzüne dönüp "bir gün mutlaka geleceğiz ve adaleti kuşanan ellerimizle kapınızı çalacağız. Kapınızı çaldığımız o gün artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak bu diyarlarda. Ve siz artık kaçacak delik arayacaksınız... Bekleyin bizi geleceğiz... Mutlaka geleceğiz..." diye haykırıyorum içimden...

Ne demişti yüzyıllar öncesinden Baba İshak: "Gayrı hak yolunda kılıç kınından çıkmalı..."

Biz de diyoruz ki: "Artık Adalet için, Hesap Sormak için bu dağlarda isyanlar diyarı Dersim'de namlular kızgınlaşmalı ve kızgınlaşmalı..."

Ve devam ediyor Baba İshak, yüzyıllar öncesinden bize çağrı yapmaya: "Gayrı zalimlerin sarayına tekmil kılıç kuşanıp, at sürelim. Nic'olursa olsun..."

Ve biz de bugün diyoruz ki: "Hesap Sormak için, Adalet için bedel ödemekten çekinmeden kuşandığımız adaletin simgesi kleşimizle Kurtuluşa Kadar Savaşacağız... Ta ki, zulmün saraylarını yıkana kadar..."

Hesap Sormak...

Adalet için Hesap Sormak...

Tüm zulümlerinin Hesabını Sormak...

Çektirilen tüm acıların Hesabını Sormak...

Analarımızın akıttığı gözyaşlarının her damlasının, çektikleri acıların her zerresinin, Hesabını Sormak...

Beyinleri sokaklara akıtılan insanlarımız için, Berkin için Hesap Sormak...

Her gün iş kazası denilerek katledilen işçiler için, Soma'da katledilen 301 madenci için Hesap Sormak...

Keyfi polis baskınlarına karşı direnen, polislere elini kolunu sallayarak istedikleri yere giremeyeceğini gösteren ve katledilen Dilek Doğan için Hesap Sormak...

Diri diri yakılan, katledilen insanlarımız, yoldaşlarımız için Hesap Sormak...

"Size Asla Teslim Olmayacağım!" diyen ve 15 kurşunla katledilen, Sabo'nun kızı Günayımızın Hesabını Sormak...

Bu kokuşmuş, her yanından pislik akan düzeni yıkmak, yerle bir etmek, yok etmek, tarihin çöp sepetine yollamak için Hesap Sormak...

Dünyayı Bir Kez de Türkiye'den Sarsmak için Hesap Sormak...

Safları netleştirmek, dostu düşmandan ayırmak için Hesap Sormak...

Hedefi göstermek için Hesap Sormak...

Hesap Sormak için çok nedenimiz var...

O yüzden Hesap Sormak için yanıp tutuşuyoruz...

O yüzden yatıp kalkıp Hesap Sormak istiyoruz...

O yüzden sürekli komutanımıza her konuşmada, "gidelim" diyoruz...

O yüzden her hücremizde Hesap Sormanın sıcaklığını hissediyoruz...

O yüzden sabırsızız...

O yüzden heyecanlıyız...

Tüm bu nedenlerden dolayıdır ki; Hiç bir güç, imkânsızlıklar, olanaksızlıklar, tecrübesiz olmamız, yeni olmamız, doğa koşulları... Hiç bir şey bizim Hesap Sormamızın önüne geçemez... Bu yolda önümüze çıkan bütün engelleri parçalamaya, aşmaya kararlıyız...

O yüzden haykırıyoruz bu dağlardan... Anadolu'nun isyan toprağı Dersim'in toprağına:

Bir Gün Ansızın Geleceğiz! Umudumuzun Gücü, Halkımızın Öfkesi, Adaletimizin Şaşmaz Kılıcı ile Geleceğiz!...

O yüzden diyoruz ki; Valisi, Kaymakamı, Savcısı, Hakimi, Polisi, Askeri, MİT'i, İti ile tüm halk düşmanları... Korkun Bizden... Çünkü, geleceğiz, Adaleti kuşanıp geleceğiz. Ve biz ansızın geldiğimizde, artık kapınızı çalmaya başladığımızda kaçacak delik, saklanacak çukur arayacaksınız. Ama biz, sizi orada da bulup Hesap Soracağız...

Ve son olarak, bu dağların yüce, başı dik doruklarından diyoruz ki:

Bekleyin Bizi Halk Düşmanları Geleceğiz!

Hesap Sormak için Geleceğiz!

Çektirdiğiniz Tüm Acıların Hesabını Sormak için Geleceğiz!

Mutlaka Geleceğiz!

Onur Polat (TARIK)

 

***

Onur Polat’ın Parti’ye ve Ailesine Yazdığı Mektuplardan;

Bir Cephe Gerillası Nasıl Olması Gerekiyorsa Öyle Olacağıma Söz Veriyorum”

 

Merhaba Parti’me; Yıllardır özlemini duyduğum yerde olmaktan, Dersim dağlarında savaşmaktan dolayı çok mutluyum. Parti’min bana verdiği görevin sorumluluğunun farkındayım, o yüzden Parti’min bana olan güvenini boşa çıkartmayacağıma, bir Cephe gerillası nasıl olması gerekiyorsa öyle olacağıma söz veriyorum.

Bugün “silahlı mücadelenin bittiği” yaygaraları altında silahlı mücadeleyi tasfiye etmeye çalışanlara karşı, Kürt halkının geleceğini pazarlık yapanlara karşı, her gün insanlar katledilirken, tutuklanırken hala “barış”tan bahsedenlere karşı... Ellerinde silahlarıyla, eller yukarıda direnmeden teslim olanlara karşı, kaymak tabakayı korumak adına direnmemenin teorisini yapanlara karşı... Bugün silahlı mücadele ve silahlı mücadeleyi büyütmek, yaymak önemli bir yerde duruyor. O yüzden isyan ateşini bu kez dağlarda yakmanın önemi ortada. Ve ben de bunu bilerek hareket edeceğim. Hayatta iyiye, güzele dair ne varsa, insanı insan yapan değerlerin hepsini sevgiyi, vefayı, bağlılığı, saflığı, temizliği, değer vermeyi...

Tüm her şeyi gerçek anlamda Parti’mden öğrendim. Parti’m iyiye, güzele dair ne varsa onun temsilcisidir, gelecek güzel günlerin habercisi, halkımızın umudu, yarınıdır. Bu kokuşmuş düzeni yıkacak, alaşağı edecek, tarihin çöp tenekesine gönderecek tek güçtür. Bu bayrağın altında yaşamaktan, savaşmaktan dolayı mutluyum. Her zaman Dersim dağlarında bir gerilla olmayı istemişimdir. Bunda Dersimli olmamın yanında Dersim’de şehit düşen gerillaların anlatımını sürekli dinlemiş olmamın etkisi büyük. Dağlara her zaman ayrı bir sevgim, arzum olmuştur.

Daha önce bulunduğum, çalışma yaptığım yerlerde, Kemal Askeri’yi, Mürsel Göleli’yi, Yalçın Çakmak’ı, Nihat Kaya’yı, Ahmet Güder’i sürekli anlatırlardı, onların yaşamlarını, gerillalarımızın nasıl yaşadıklarını, nasıl örnek olduklarını anlatırlardı. Tüm bunlar benim gerillaya ayrı bir sempati duymamı sağlamıştır. Bunların yanında şehidimiz Berkan Abatay’ı da anmadan geçemem, çünkü ilk tanıştığım dönemlerde Berkan Abatay’ın kendi ağzından yazılmış hayatını okuduğumda çok etkilenmiştim ve devrimcilik yapmamda büyük payı vardır.

Çaytaşı şehitlerinin, Onikilerin, Emirgan şehitlerinin, Dersim dağlarını adımlayanların, kanlarını akıtanların, elde silah savaşanların, direnenlerin ve tüm şehitlerimizin yaktığı isyan ateşini sürdürmek, onlara layık olmak boynumuzun borcudur. Şehit düşersem doğduğum, büyüdüğüm mahallemde Sarıgazi’de bulunan ve şehitlerimizin de olduğu iki mezarlıktan birinde gömülmek istiyorum. Eğer Sarıgazi’de ki mezarlıkların ikisinde de yer bulunamazsa Gazi’de şehitlerimizin yanına gömülmek istiyorum. Yoldaşlarıma, halkıma selamlarımı, onları çok sevdiğimi söyleyin. Herkesi sıkıca kucaklıyorum. Saygı ve sevgilerimle...

 

YAŞASIN HALKIN ADALETİ YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ YAŞASIN DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ

 

***

 Aileme; Merhaba Özlem ve hasretle sıkıca kucaklıyorum, anne ve babamın ellerinden öpüyorum... Öncelikle hepinizi çok sevdiğimi bilmenizi isterim. Siz bu mektubu okuduğunuzda ben aranızda olmayacağım ama bu ayrılık fiziki bir ayrılık olacak, ben yine, her zaman sizin yanınızda olacağım, o yüzden üzülmeyin. Yanınıza gelen yoldaşlarımla birlikte ben de gelmiş olacağım, onlara kapınızı her zaman açık tutun, gelenleri oğlunuz, kızınız, kardeşiniz gibi görün. Kapınıza gelen yoldaşlarımın benden bir farkı yok, karşınızda duran kişi kendi oğlunuzdur, bunu unutmayın.

Bugün bu çürümüş düzene karşı savaşmaktan, mücadele etmekten başka yol, başka bir çözüm yok. Bugün en ufak bir hak arama eylemine azgınca saldırılıyor, insanlar gaza boğuluyor, TOMA’larla su sıkılıyor. On beş yaşında ki çocuklarımız katil polislerin attığı gaz bombalarıyla katlediliyor, katiller korunuyor. İnsanlar açlıktan ölürken birileri zenginliklerine zenginlik katıyor. “Ya benden yanasın ya da karşımdasın” denilerek insanlar baskı altına alınıyor, tutuklanıyor. Birileri kendilerine saraylar yaptırarak yaşarken, halkın gecekondusu başına yıkılmak isteniyor... Ve bunlar gibi onlarca şey yaşanıyor.

Pir Sultan'ın dediği gibi "bozuk düzende sağlam çark olmaz", işte biz de bu bozuk düzeni yıkmak için savaşıyoruz, ölüyoruz. Üzülmeyin oğlunuz haklı bir dava için mücadele ederken şehit düştü. Ölümümün tek sorumlusu bu düzen, bu devlettir. Öfkenizi bu çürümüş düzene ve onun devletine yönlendirin. Cenazem Parti-Cephe geleneklerine göre olacaktır, cenazemle ilgili ne yapmanız gerektiğini yoldaşlarım size söyleyecektir. Kendinize çok iyi bakın. Hepinizi ayrı ayrı özlem ve hasretle sıkıca kucaklıyorum, anne ve babamın ellerinden öpüyorum. Sizi çok seviyorum.

Oğlunuz Sevgi ve Selamlarımla

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

Yoldaşları, yakınları Onur Polat’ı Anlatıyor:

 

Geri